Spartaküs, persona ve opera

Posted by

Pınar Özer*

Persona… Sosyal sistemde üstlenilen rolleri, takınılan tutum ve maskeleri ifade eden terim. Aynı zamanda, modern hukukun temelini aldığı, insana dair evrensel, felsefi tartışmaları içerdiği için güncelliğini sürekli koruyan Antik Roma hukukundaki; özgür, köle, vatandaş, yabancı fark etmeksizin tüm insanları kapsayan çatı kavram. Kişi olmanın ana unsurlarından birinin hukuki rol üstlenilmesinde yattığının ifadesi… Dolayısıyla işçi ve emekçi olmak da kendisiyle iç içe olan hukuki bağlamlardan ayrılamayacak toplumsal bir rol. Gerçekliğin sert duvarına çarpıp yaşamı içeriden devam ettirmeye çalışan tüm spiritüel yaklaşımların da (yoksul, olanaksız, travmatik toplumlarda en sık görülen dinamik) nihayetinde dönüp dolaşıp kendini dışa vuracağı nokta; kişi olma hakkı. Hayal gücünün sonsuzluğu insanı somut dünyadan korumaya çalışsa da, aranılması sürekli ertelenen haklar dönüp dolaşıp kendini hatırlatır. “Çocukluk gökyüzü gibidir, hiçbir yere gitmez” sözünü uyarlayalım. “Haklar gökyüzü gibidir, hiçbir yere gitmez.” Hakkın hiçbir kitapta henüz yazmıyorsa bile, bil ki yine de oradadır. Anormal deniyorsa şimdi, yakında günün normali olacaktır. 

Dansçının gösterdiği emeğin, ortaya koyduğu eserin kendisinden ayrı tutulamayacağı, dolayısıyla ortaya koyduğu işin maddi manevi haklarının sis bulutları altında kalması yaşanılan haksızlıkların en büyük temeli. Bu iç içeliğin Roma hukukunda izdüşümü mevcut, üstelik sürpriz bir etimolojik bağlantıyla: 

Roma hukukuna göre res (şey, mal) kabul edilen kölenin, kendisi ile faaliyeti arasında bir ayrım yapılmamıştır. Bu açıdan iş ilişkisinin aslında konusunu oluşturan kölenin -başka bir açıdan işçinin- nitelikleri, zamanla kölenin faaliyeti olan opera ile eşdeğer kabul edilmiştir. Kısaca formüle etmek gerekirse bir res (şey, mal) olarak köle, işgücünden veya opera (iş görme faaliyeti)’sından ibarettir: Köle bir mal ise köleden bağımsız düşünülemeyecek işgücü veya faaliyeti de bir çeşit maldır. İş ilişkisine vücut veren bir sözleşmeyle kölenin operasının sunulması ile kölenin kendisinin sunulması arasında Roma hukukuna göre bir fark yoktur ve tüm bu kavramlar; opera, iş gören köle ve res, birbiri yerine kullanılabilen, iç içe geçmiş kavramlardır. Sözleşme gereği, köle ve kendisinden soyutlanamayacak operası sözleşmenin karşı tarafına sunulmaktadır. Dolayısıyla bu durumda, Roma hukukuna göre bir yapma borcundan değil verme borcundan söz edilebilir. Köleler için geçerli olan bu durum, özgürlerin de piyasaya dahil olmasıyla birlikte, yukarıda izah edildiği üzere, özgürlere de aynen uygulanmış ve özgür işçinin statüsünü olumsuz etkilemiştir.*

“Yapma borcu değil, verme borcu…” Dansçılar ve hak arayışları için oldukça içkin bir bağlantı ve aslında çoğu dansçının içsel motivasyonunu da açıklıyor. Dolayısıyla belki bakılması gereken engellerden biri. Bu engellerden bir diğeri de onaylanmaya dair bağımlılık zemininde kurulan meslektaş, mentör ve seyircilerle kurulan ilişki dinamikleri, karşındakinde bir etki bırakmak arzusu… Gösteri sanatlarının temelinde olan bu ilişki türüne dair oluşturulabilecek bilinçli farkındalık, dansçı motivasyonunu onay ekseninden çıkarabilir. Kendi değerini iniş çıkışlı bir borsa ekranında gibi izlemeyi engeller. 

Son dönemde üzerine çok fazla düşünülen sağlıklı ilişki kurma biçimleri çok önemli tartışmalar. Fakat bitkiler gibi her dansçının kendisini bireysel olarak güvenle sarabileceği ve destek alacağı sistemsel sopalar olmadan, sadece birbirine sarmalanan, ötekinin insiyatifine kalınan bir sistem yaratmak herkese haksızlık. Bu sarmaşıklanmanın altında elbet birileri nefessiz kalacaktır. Kendimiz ve meslektaşlarımız için güvenle sarmalanabilecekleri sopaları talep etmek, kendimiz ve birbirimiz için yapabileceğimiz en uzun soluklu şey. Tek güvencesinin insan ilişkileri dinamikleri olduğu bir çalışma alanında, zehirlenmeler yaşanmaması imkansız. İlişkileri iyileştirmenin en iyi yollarından biri, ilişki (dolayısıyla güç) dinamiklerini merkezden çıkarmakta yatıyor. Sağlıklı ilişkiler kurmak, ancak kendini birçok anlamda güvende hisseden bireyler arasında olabilir. Sanatçının kendisini sonsuz bir üretim kaynağı olarak görmeden, herkes gibi temel ihtiyaçları olan bir ölümlü olduğunu hatırlaması da önemli. İnsan, güçsüzlüğünü kabul etmeden, gücünün tam olarak nereden sömürüldüğünü de fark etmiyor.


Spartaküs heykeli, Denis Foyatier, Louvre Müzesi (1830)

Çağdaş dans ve modern dans topluluklarının çok azının resmi statüde olması nedeniyle onlar hakkında bir grev haberine rastlamadım. Haksızlıkların yaşanmıyor olması mümkün değil, hatta bale topluluklarından çok daha komplike ve sorunlu bir iç yapıları olduğunu tahmin ediyorum fakat henüz büyük çaplı bir hareket yok. Bale topluluklarının ise grevleri mevcut. 2009 yılında İtalyan La Scala Operası çalışanları, Berlusconi yönetiminin sanat kurumlarına ayrılan ödenekte kesinti yapması nedeniyle greve gitmiş, 2019’da Macron’un emeklilik reformuna dair geniş çaplı protestolara Paris Opera ve Balesi çalışanları da katılmış, grev süresince Opera Garnier binasının önünde Kuğu Gölü balesinden bazı sahneleri dans etmiş. Son yıllara gelindiğinde ise çalışma güvenliği koşullarının standardın bile altında olduğuna dair daha fazla bilgi akışı sağlanmaya başlamış, bireysel olarak dansçıların medyaya kendilerini daha çok ifade ettiği görülüyor. 2023 yılında Amerikalı Syracuse Bale Topluluğu yetkin olmayan eğitmenlerin ve zorlu koşulların sakatlanmalara neden olduğu gerekçesiyle greve gitmiş ve birçok dansçının işine son verilmiş. Aynı yıl Avustralya Balesi dansçıları süreli sözleşmelere mahkûm edilmelerinin ve sözleşmede yer alan “basına konuşma yasağı” gibi son derece kötü niyetli maddeler içermesi nedeniyle greve gitmiş. 2024 yılının başında büyük bir greve giden dünyaca ünlü Amerikan Bale Tiyatrosu dansçılarından biri, “Çok genç yaşta başladığımız kariyerlerimizde, 35-40 yaşlarına gelip henüz hiçbir birikim yapamamış bir ekonomik durumdayız. Hayatta kalmayı bile karşılayamıyorsak nasıl dans edeceğiz?” diyor. Gazetecinin, “Dansçılar olarak topluluğun ayrılmaz bir parçasısınız…” diye başlayan sözlerini dansçı şöyle düzeltiyor, “Hayır, hayır. Biz topluluğun bizzat kendisiyiz.” Operasından ayrı tutulamayan işçi…

Türkiye’de ise opera ve bale kurumlarında ya da diğer dans topluluklarında dansçıların merkezde olduğu bir grev gerçekleşmemiş. Bireysel hak arayışları olduğunu tahmin edebiliriz. Opera ve bale kurumlarının dansçılarının büyük çoğunluğu sözleşmeli kamu personeli statüsünde. Memur ya da işçi haklarına sahip değiller, süreli sözleşmeler çerçevesinde çalışıyorlar. Kadrolu hale gelirlerse memur statüsüne geçiyorlar. Kültür Sanat ve Turizm Kamu Emekçileri Sendikası topluluğun bağlı olduğu sendika. İstanbul Devlet Opera ve Balesi bünyesinde yer alan Modern Dans Topluluğu da benzer koşullara sahip. Bağımsız dansçılar ve oluşumların ise hayata ve sanata bakış açılarıyla uyumlu, özgür bir ortamda üretme arzuları nedeniyle belli çatılar altına girmemeyi özellikle tercih ediyorlar. Tercih ettikleri ve önermede ısrar ettikleri nokta üretimde farklılık, yoksa kimse güvencesiz yaşamayı tercih etmiş değil.

Ülkemizde, merkezinde dansçıların olduğu toplu bir grev olmasa da bireysel tutumlar tabii ki mevcut. 1998 doğumlu bale sanatçısı Ekim Deniz Akarslan, dansçı haklarının gündeme getirilmesi konusunda çok önemli bir yere sahip. Henüz 16 yaşında, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bale Bölümü öğrencisiyken Youth America Grand Prix Indianapolis Yarı Finalleri Bale kategorisinde Altın Madalya almıştır. Dünyanın en önemli bale akademilerinden Vaganova Bale Akademisi’ne kabul edilmiş fakat akademinin yabancı ülkelerden gelen öğrencilere yönelik burs olanağının olmaması nedeniyle eğitimini devam ettiremeyerek ayrılmıştır. Daha sonra Macaristan Bale Akademisi’nde yüzde yüz burs almaya hak kazanarak eğitim görmüştür. Türkiye’ye döndüğünde Boğaziçi Üniversitesi direnişinde yer alan arkadaşlarına destek olmak için katılan ve gözaltı süreci yaşayan Akarslan, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne katılmak üzere başvurduğunda teknik olarak son derece yeterli olduğu fakat güvenlik soruşturması nedeniyle topluluğa kabul edilemeyeceği cevabını almıştır. Evrensel Gazetesi’nde bale dansçılarının eğitim ve çalışma koşullarına dair yazıları bulunan Akarslan, Mercan Selçuk Dans Topluluğu’nda eğitmen ve dansçı olarak çalışmalarına devam ediyor. Örgütlü olmanın önemine vurgu yaparken çeşitli işçi grevlerine danslarıyla da destek veriyor. Verdiği bir söyleşide, herhangi bir kimliği seçmek zorunda hissetmediğini, mesleğine olan saygısını ve politik duruşunu bir bütün olarak gördüğünü söylüyor.

İşçi sınıfı ve bale eksenindeki tartışmalar genellikle işçi sınıfının da bale izlemeye hakkı olduğu çerçevesinde dönüyor -ki önemli bir konu. Fakat dansçıların da işçi ve emekçi olarak görülmesi, bu anlamda hukuki bir özne, persona olarak yerini sağlamlaştırması henüz gerçekleşmemiş durumda. Farklı hikâyelere aracılık etmiş dansçıların kendi hikâyeleri hakkında daha çok söz alması gerekiyor. Onlar adına konuşmaya hazır, dansçılığın aşamalarından geçmemiş, deneyimsel bilgisinden yoksun, teorik bilgisi temelsiz çok fazla birey ve oluşum var. Dansçılığın hikâyesini dağılan yerlerden geri almak ve dansçı personasını sadece duygusal savunma mekanizmalarından oluşan kırılgan bir yapı olmaktan çıkarıp hak temelli bir savunma personasına kaydırmak gerekiyor. Aksi takdirde suistimaller zincirine takılı kalınıyor.

Milattan önce 1. yüzyılda, Trakya bölgesinde doğduğu tahmin edilen Spartaküs, köle ayaklanmaları ve işçi hakları konusunda önemli bir figür. Onun hikâyesini daha güçlü kılan nokta; kendisinin aslında çok güçlü ve yetkin bir Roma askeri olup kendi halkına saldırması yönünde emir aldığında bunu reddedip köle ayaklanmasına katılması… Bilgiye sahip otoritenin kendisinden ne beklediğini anlayan, kendisini buna adapte edebilen ve başarıyla uygulayan fakat konu kendi otoritesini göstermeye geldiğinde statüsünü sorgulayan, dolayısıyla gücünün odağını değiştiren bir karakter. Ekim Deniz Akarslan ve nice dansçının, eğitmenin bazı döngüleri kırma çabalarıyla, Spartaküs’ün seçimlerindeki paralelliğe işaret etmek yanlış olmaz. Ancak kırılan döngüler kalıcı yasalara dönüşebilir. Ve ancak kalıcı yasalar bu döngüleri sonlandırabilir.

Gücünün odağını değiştirebilen değerli dansçılar, dans eğitmenleri, koreograflar; 1 Mayıs İşçi Bayramınız kutlu olsun.


*Baytemir, Setenay.:”Roma Hukukunda İş İlişkilerinin Gelişimi Çerçevesinde Opera Kavramı ve İşçinin Bizzat Çalışma Borcu”. ÇÜHFD. (2020).


Kineo Dergi’de yayımlandı.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir